Arkadaşlık dediğimiz şey...
Ne zor işmiş yahu...
Hareketli geçen şu birkaç hafta içinde arkadaş listemde ne değişiklikler yaptım bilseniz...
Siz de yapın derim. Yaşınıza başınıza bakmayın...
Kim seviniyor başarınıza?
Kim sizin kadar hevesleniyor size ait yeni bir başlangıca?
Kim savunuyor sizi başkalarına karşı?
Kim sessizce haberiniz bile olmadan kovalıyor ardınızdaki kara kargaları?
Siz iyi bir şey yaptığınızda kim alamıyor kendini dedikodu yapmaktan?
Kim azaltmak, değersiz kılmak istiyor çabanızı, varlığınızı?
Kim açık ediyor ruhundaki habisi?
Bir savaştan yarasız çıktığınızda kim yaratıyor size karşı yeni bir savaşı?
Kim tutamıyor içindeki kıskançlığını göğsünüze takılan bir çiçeği görünce?
Kim uluorta itiraf ediyor hainliğini? Kim tahammülsüz gücünüze?
Kim utanmıyor kendinden, yaşından, geçmişinizden?
Yaşı başı yokmuş bunun inanın.
Her vakit listenin üzerini çizer hemen yenisini yapabilirmişiz...
Kırklara merdiven dayadığımızda dahi...
Ben yaptım bile...
Bu yazı “kaybedenlere” gitsin derim....
(İclal Aydından alıntı bu kısmı)
Ellerinizde bırakmamacasına sıkı sıkıya tuttugunuz dost dediklerinizin size yaşattıkları bir anda avuçlarınızı kanatır. Avuçlarınız kanasada akan kanın kendiliğinden durmasını beklersiniz. Güzel günler geçirdiğiniz dost dedikleriniz avuçlarınızı kanatsa da yaşamınızdaki varlıklarının son darbeleridir bu darbeler bilirsiniz.
Aslında hem karşınızdakine, hem kendinize bir şans vermek adına karşınızdakiyle paylaşmak istersiniz içinizdekileri. Bilemeden karşı tarafın sizinle körebe oynamak istediğini!
Siz körebe oynamak yerine gözlerinizi dört açmak istersiniz. Hesaplayamazsınız karşı tarafın sizin kadar yaşamın gerçekleriyle yüzleşmekten kaçındığını. Ya da inançlarınızın son durağı olarak gördüğünüz birinin sizi ne kadar inciteceğini. İncinince yeniden hissedersiniz o tarifi zor duyguyu. İçiniz acır. Ruhunuzda anlatılması zor sancılar baslar.
İnsanlar zalim,
insanlar acımasız.Oysa "ne çok şey gördüm hayatta" diye düşünürdüm..
Ölümler,ayrılıklar...
Dipsiz acılar,sonsuz sevinçler kadar...
Hasta insanlar..
bedenleri daha acısı ruhları...
Hepsini gördüm ama fikir namusu yoksunları kendi fikrinin namussuzu insanlar..
Arkadan konuşma fetişistleri...
Korkaklar..
Olmayan hayatları yaşadığını sanan düş sapkınları....
Onları tanımakta hep zorlanıyorum..
Güvenle uzattığımız ellerimizi ve yüreklerimizi gözlerimizin içine baka baka kirletiyorlar..
Hani, Yapraklar dökülür bazen insanın içi kararır pencereden gökyüzüne
bakıp, yağmurlar yağar, ıslanırsın, hasta olursun...
İşte öyle bi sey bu ruh soguk algınlıgı......
Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata?
Düşünsene, o hikâyelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?
“Bizi en çok üzenler, hayatımıza pike yaparak girenlerdir”
Handan
Ne zor işmiş yahu...
Hareketli geçen şu birkaç hafta içinde arkadaş listemde ne değişiklikler yaptım bilseniz...
Siz de yapın derim. Yaşınıza başınıza bakmayın...
Kim seviniyor başarınıza?
Kim sizin kadar hevesleniyor size ait yeni bir başlangıca?
Kim savunuyor sizi başkalarına karşı?
Kim sessizce haberiniz bile olmadan kovalıyor ardınızdaki kara kargaları?
Siz iyi bir şey yaptığınızda kim alamıyor kendini dedikodu yapmaktan?
Kim azaltmak, değersiz kılmak istiyor çabanızı, varlığınızı?
Kim açık ediyor ruhundaki habisi?
Bir savaştan yarasız çıktığınızda kim yaratıyor size karşı yeni bir savaşı?
Kim tutamıyor içindeki kıskançlığını göğsünüze takılan bir çiçeği görünce?
Kim uluorta itiraf ediyor hainliğini? Kim tahammülsüz gücünüze?
Kim utanmıyor kendinden, yaşından, geçmişinizden?
Yaşı başı yokmuş bunun inanın.
Her vakit listenin üzerini çizer hemen yenisini yapabilirmişiz...
Kırklara merdiven dayadığımızda dahi...
Ben yaptım bile...
Bu yazı “kaybedenlere” gitsin derim....
(İclal Aydından alıntı bu kısmı)
Ellerinizde bırakmamacasına sıkı sıkıya tuttugunuz dost dediklerinizin size yaşattıkları bir anda avuçlarınızı kanatır. Avuçlarınız kanasada akan kanın kendiliğinden durmasını beklersiniz. Güzel günler geçirdiğiniz dost dedikleriniz avuçlarınızı kanatsa da yaşamınızdaki varlıklarının son darbeleridir bu darbeler bilirsiniz.
Aslında hem karşınızdakine, hem kendinize bir şans vermek adına karşınızdakiyle paylaşmak istersiniz içinizdekileri. Bilemeden karşı tarafın sizinle körebe oynamak istediğini!
Siz körebe oynamak yerine gözlerinizi dört açmak istersiniz. Hesaplayamazsınız karşı tarafın sizin kadar yaşamın gerçekleriyle yüzleşmekten kaçındığını. Ya da inançlarınızın son durağı olarak gördüğünüz birinin sizi ne kadar inciteceğini. İncinince yeniden hissedersiniz o tarifi zor duyguyu. İçiniz acır. Ruhunuzda anlatılması zor sancılar baslar.
İnsanlar zalim,
insanlar acımasız.Oysa "ne çok şey gördüm hayatta" diye düşünürdüm..
Ölümler,ayrılıklar...
Dipsiz acılar,sonsuz sevinçler kadar...
Hasta insanlar..
bedenleri daha acısı ruhları...
Hepsini gördüm ama fikir namusu yoksunları kendi fikrinin namussuzu insanlar..
Arkadan konuşma fetişistleri...
Korkaklar..
Olmayan hayatları yaşadığını sanan düş sapkınları....
Onları tanımakta hep zorlanıyorum..
Güvenle uzattığımız ellerimizi ve yüreklerimizi gözlerimizin içine baka baka kirletiyorlar..
Hani, Yapraklar dökülür bazen insanın içi kararır pencereden gökyüzüne
bakıp, yağmurlar yağar, ıslanırsın, hasta olursun...
İşte öyle bi sey bu ruh soguk algınlıgı......
Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata?
Düşünsene, o hikâyelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?
“Bizi en çok üzenler, hayatımıza pike yaparak girenlerdir”
Handan
» 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
» Aşk Geçti(Aslı Melek)
» Arkana Bakma
» W.Shakespeare hayata dair sözler
» Ben Çok Sessizdim
» Aska düşünce bedenin
» Gitmeliyim
» Bir kadını Beklemek