"Derler ki istiridyelerin iki kapağı birbirine yapışık olurmuş ve senede sadece iki kere açılırmış ...
İlki ilkbaharda.. Hani havaya cemre düştüğünde gökyüzü ağlarmış ya o zaman ..O ılık ılık nisan yağmurları iliklere işlerken, istiridyelerde denizin dibinden su yüzüne çıkar ve en büyük yağmur tanesine sahip olmak için açarlarmış kapaklarını göğe doğru,,bir yağmur tanesi kaparlarmış ve kapanırlarmış.. sonra gerisin geri yerlerine dönerlermiş ;denizin taaa en kuytu köşesine!
ilkbahar sonra yaz yavaş yavaş geçermiş ve eylül gelip hazan rügarıyla hüzün denizini dalgalandırdığında ikinci kez açılırmış istiridyeler .. o yağmur taneleri, istiridyenin sevgisiyle birer inciye dönüşürmüş, işte o inci en büyük en değerli inci olurmuş "dürr-i yekta " denirmiş ona...ama inciler nankör olurmuş bırakırmış istiridyeyi içinde koca bir boşlukla:( Dürr-i yekta ,istiridyeyi bırakmaktan korkmazmış , çünkü o öyle ışıltılı öyle büyük bir inciymiş ki hangi istiridyeye gitse o da tıpkı diğeri gibi sevgiyle alırmış onu içine..
Hikaye bu ya, aynı yağmur tanesi bir yılanın ağzına düştüğünde ise zehir olurmuş ve bu zehir kime bulaşsa kara sevdaya tutulurmuş o kişi,, yanarmış da yanarmış ..."
Kıssadan hisse odur ki :kimi zaman kişi bir istiridye gibi içindeki sevgiyi büyütür büyütür ve sevdiğini dünyanın en güzel inci tanesi yaparken , karşıdaki kişi ise bir yılan gibi karasevdanın zehrini sunar kendini o sevene ve kendini en çok sevdirdiği anda da bir "dürr-i yekta " gibi bırakır sevdiğini ve ona kucak açmış bir başka istiridyeye gidermiş onu da bir karasevdaya düşürmek , zehrini ona da akıtmak üzere.....
İlki ilkbaharda.. Hani havaya cemre düştüğünde gökyüzü ağlarmış ya o zaman ..O ılık ılık nisan yağmurları iliklere işlerken, istiridyelerde denizin dibinden su yüzüne çıkar ve en büyük yağmur tanesine sahip olmak için açarlarmış kapaklarını göğe doğru,,bir yağmur tanesi kaparlarmış ve kapanırlarmış.. sonra gerisin geri yerlerine dönerlermiş ;denizin taaa en kuytu köşesine!
ilkbahar sonra yaz yavaş yavaş geçermiş ve eylül gelip hazan rügarıyla hüzün denizini dalgalandırdığında ikinci kez açılırmış istiridyeler .. o yağmur taneleri, istiridyenin sevgisiyle birer inciye dönüşürmüş, işte o inci en büyük en değerli inci olurmuş "dürr-i yekta " denirmiş ona...ama inciler nankör olurmuş bırakırmış istiridyeyi içinde koca bir boşlukla:( Dürr-i yekta ,istiridyeyi bırakmaktan korkmazmış , çünkü o öyle ışıltılı öyle büyük bir inciymiş ki hangi istiridyeye gitse o da tıpkı diğeri gibi sevgiyle alırmış onu içine..
Hikaye bu ya, aynı yağmur tanesi bir yılanın ağzına düştüğünde ise zehir olurmuş ve bu zehir kime bulaşsa kara sevdaya tutulurmuş o kişi,, yanarmış da yanarmış ..."
Kıssadan hisse odur ki :kimi zaman kişi bir istiridye gibi içindeki sevgiyi büyütür büyütür ve sevdiğini dünyanın en güzel inci tanesi yaparken , karşıdaki kişi ise bir yılan gibi karasevdanın zehrini sunar kendini o sevene ve kendini en çok sevdirdiği anda da bir "dürr-i yekta " gibi bırakır sevdiğini ve ona kucak açmış bir başka istiridyeye gidermiş onu da bir karasevdaya düşürmek , zehrini ona da akıtmak üzere.....
» 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
» Aşk Geçti(Aslı Melek)
» Arkana Bakma
» W.Shakespeare hayata dair sözler
» Ben Çok Sessizdim
» Aska düşünce bedenin
» Gitmeliyim
» Bir kadını Beklemek